Colorado Üniversitesi Boulder liderliğindeki yeni bir araştırmaya göre; gelecek 20 yıl içinde artan su talebi küresel gıda güvenliğine yönelik bir numaralı tehdit olacak. Bunu; sıcak hava dalgaları, kuraklıklar, gelir eşitsizliği ve siyasi istikrarsızlık izleyecek.
İklim değişikliği, ekonomik veya jeopolitik şoklar; haşere veya hastalık salgınları gibi aşırı olaylar, küresel gıda güvenliğini tehdit ediyor. Buradan hareketle COVID-19 pandemisinden önce, 2019’da gıda güvenliği ile ilgili çeşitli alanlarda 69 küresel uzmanla anket yapan araştırmacılar, gelecek yirmi yılda hem etkileri hem de olasılıkları açısından en önemli 32 gıda güvenliği tehdidini sıraladı.
Anket sonuçları ile şekillenen makale, One Earth‘te yayınlandı. Bu bağlamda çalışma kapsamında araştırmacılar, öngörülemeyen hava değişiklikleri gibi iklim değişikliğinden kaynaklanan birçok çevresel olayın gıda güvenliği üzerinde en büyük olumsuz etkilere sahip olabileceğini buldu. Hem etkileri hem de olasılıkları göz önüne alındığında artan su talebi, kuraklık, ısı dalgaları ve ekosistem hizmetlerinin çöküşü sıralamada en üstte yer aldı. Ayrıca çalışmaya göre gelecek yirmi yılda ortaya çıkma olasılığı yüksek olan gelir eşitsizliği, küresel fiyat şokları, siyasi istikrarsızlık ve göç de gıda güvenliğine yönelik tehditler sıralamasında ilk 10’da yer alıyor.
Diğer yandan gıda güvenliğinin bir üretim sorunu değil, dağıtım, erişim ve yoksulluk sorunu olduğunu belirten çalışmanın Baş Yazarı Zia Mehrabi şu bilgileri aktardı: “Bu, çatışmalarla daha da kötüleşir. Çatışma, insanları yalnızca daha savunmasız hale getirmekle kalmaz, aynı zamanda uyum sağlama yeteneklerini de sınırlar. COVID olduğunda çatışma ve aşırı olayları ele almaya odaklanmış olsaydık, çok daha iyi bir durumda olurduk. Şu anda çatışmanın olduğu dünyamızda iklim daha da kötüye gidiyor. Eğilimler gösteriyor ve uzmanlar bunun gelecekte daha da kötüleşeceği konusunda hemfikir. Farklı türde şoklara ve aşırı olaylara dayanıklı gıda sistemlerini nasıl inşa edip yöneteceğiz? Tüm bunlara uyum sağlayabilecek ve bunlarla başa çıkabilecek sistemleri nasıl inşa edebileceğimizi düşünmeye başlamalıyız.”