CDP İklim Değişikliği & Su Programı 2020 Türkiye Sonuçları Açıklandı
Konferansın bu seneki odağı “Net sıfır emisyona doğru piyasaların ve kamu politikalarının arayüzeyi” oldu.
Dünyanın en büyük çevre raporlama platformu CDP, İklim Değişikliği & Su Programı 2020 Türkiye sonuçlarını ve lider şirketleri açıkladı.
Türkiye çalışmalarını Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu’nun üstlendiği dünyanın en büyük çevre raporlama platformu CDP, 31 Mart Çarşamba günü CDP Türkiye 11. İklim Değişikliği Sanal Konferansı ve Ödül Töreni’ni gerçekleştirdi. Garanti BBVA’nın ana sponsoru ve Deloitte Türkiye’nin rapor sponsoru olduğu CDP Türkiye’nin yıl boyunca yürüttüğü çalışmaların paylaşıldığı konferansta, CDP İklim Değişikliği & Su Programı 2020 Türkiye Sonuçlarıve CDP Türkiye Liderleri açıklandı.
Dünyanın en güvenilir derecelendirme metodolojilerinden biri olan CDP metodolojisine göre A ve B notunu alan şirketler, iklim değişikliği ile ilgili konuların yönetimi ve bu konuda liderlik gösterme seviyesine ulaşmış, raporlama yaparak şeffaflığı sağlamanın yanı sıra çevresel performansını da artırmayı başarmış şirketlerdir. Türkiye’de A ve B bandında derecelendirme notu alan şirket sayısı artış göstererek iklim değişikliği kategorisinde toplamda 36’ya, su güvenliği kategorisinde ise 29’a ulaştı.
Türkiye’de Garanti BBVA, CDP Global İklim değişikliği A listesine girdi. Tekfen Holding ise hem CDP Global İklim Değişikliği hem de CDP Global Su A listesine girerek dünyadaki 63 şirketten biri olmayı başardı.
İklim Değişikliği ve Su kategorisinde ‘A-‘ puanı alan Türkiye’den toplam 13 şirket CDP Türkiye liderleri kategorisinde yer almayı başardı. 2019 yılında sadece altı şirket bu kategoride yer alabilmişti. CDP, ‘Tedarikçi İlişkileri Derecelendirmesi’ (SER) kapsamında, şirketlerin tedarikçilerini iklim değişikliğiyle mücadele sürecine ne kadar dahil ettiğini ölçüyor. Türkiye’de A notunu alarak SER kategorisinde lider olmayı başaran üç şirket bulunurken, 11 şirket de bu kategoride ‘A’- notunu almayı başardı.
Etkinlik kapsamındaödül alanşirketler açıklandı. Bu kapsamda Arçelik, Brisa, Kordsaİklim Değişikliği ve Su Lideri olurken; İklim Değişikliği kategorisinde Albaraka Türk, Aselsan, Pegasus, T. İş Bankası,Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası; SuGüvenliğikategorisinde Aksa Akrilik, Eti Soda, Migros, Pınar Süt, Yapı Kredi Bankası ödüle layık görüldü. Tedarikçi İlişkileri Derecelendirmesikategorisinde ise Arçelik,Brisa ve Garanti BBVA ödüle layık görüldüler.
CDP İklim Değişikliği Programı Ana Bulguları
Çevresel sorunların kurumsal sosyal sorumluluk çerçevesinde ele alınması ve sadece belirli departmanlar tarafından yönetilmesinin önüne geçmek, iklimle ilgili konuların tüm şirket çapında değerlendirilebilmesini sağlayabilmek adına, iklim değişikliği konusunun C-seviye pozisyonlarda yer alan kişiler tarafından yönetilmesi önemli. CDP İklim Değişikliği & Su Programı 2020 Türkiye Sonuçları, Türkiye’de neredeyse tüm şirketlerde (%98) iklimle ilgili konuların yönetim kurulu düzeyinde ele alındığını; ancak, kritik öneme sahip C-seviye yöneticilerin rolünün halen yeterli oranda olmadığını (%56) göstermektedir.
Yanıt veren şirketlerde, çevresel hedeflere ulaşılmasını sağlamak için üst düzey yöneticilere teşvikler sunmak, iklim değişikliğiyle ilgili yerleşmiş bir uygulama haline geldi (%93), fakat su güvenliği için bu alan gelişmeye devam ediyor (%59).
Paris Anlaşması’nın temelini oluşturan bilime dayalı aksiyonların hayata geçirilmesi için Türkiye’deki şirketlerin daha fazla çaba göstermesi gerekiyor. Temel çevresel verilerin geniş çapta raporlanmasının yanında, şirketler, etkilerini azaltmak için doğru ve rasyonel hedefler belirlemeli. Düşük karbonlu ekonomiye geçişi planlamak adına ileriye dönük mekanizmaları uygulayan şirketlerin sayısı Türkiye’de hala düşük seviyelerde:
Bilime Dayalı Hedefler (Science Based Targets – SBT) şirketlerin iklim değişikliğinin etkilerine hazırlıklı olma ve sürekli değişen düzenlemeler ve iş yapış kurallarına uyma konusunda becerikliliği artıran bir uygulama. Bu nedenle şirketlerin kurumsal liderliğini ve dayanıklılığını artırmanın en etkin yöntemlerinden biri. Fakat Türkiye’de CDP’nin de kurucu ortaklarından biri olduğu Bilime Dayalı Hedefler Girişimi (SBTi) tarafından hedefi onaylanmış olan sadece 2 şirketimiz bulunuyor: Arçelik ve Kayseri Ulaşım. Bu iki şirket, hedefi, girişim tarafından onaylanan tüm dünyadaki 600 şirketten biri olmayı başardı. Diğer 6 şirket ise önümüzdeki 2 yıl içerisinde SBTi kapsamında bir hedef belirleyeceği konusunda taahhüt mektubunu imzalamış durumda.
Emisyon azaltım hedefleri belirlemek Türkiye’deki şirketler için standart bir iş uygulaması haline geldi ve hedef belirleyen şirketlerin oranı %80’e ulaştı. Bununla birlikte, yenilenebilir enerji tüketimi (%19) veya üretimi (%9) ile ilgili hedef belirleyen şirket sayısı son derece düşük.
Emisyon ticaret mekanizmaları veya karbon vergileri gibi olası maliyetlere hazırlıklı olmak adına Türkiye’de şirketlerin %41’i dahili bir karbon fiyatı kullandığını bildirdi (2019 oranı %27). Şirketlerin beşte biri ise önümüzdeki iki yıl içinde karbon fiyatı uygulamasına geçeceğini paylaştı. Rakamlardaki bu artış büyük ölçüde karbonu doğrudan veya dolaylı olarak fiyatlandıran düzenlemelerin hızla artmasından ve paydaşlardan gelen baskıdan kaynaklanmakta. Şirketlerin %28’i, dahili bir karbon fiyatlandırma sistemini şirket içi davranışları değiştirmenin bir yolu olarak görürken, %19’u enerji verimliliğini artırmak, %17’si ise düşük karbonlu yatırımları artırmak adına kullanıyor.
Türkiye’deki tüm şirketler (%100) iklim değişikliğini iş stratejilerine entegre ettiklerini ifade etseler de, iklimle ilgili risk ve fırsatların stratejik etkilerini anlamak adına iklim değişikliği senaryo analizi yapan şirketlerin oranı %72.
Şirketlerin %46’sı, iklimle ilgili riskleri yönetmek ve fırsatlardan yararlanabilmek adına uzun vadeli iş stratejilerini destekleyen düşük karbonlu bir geçiş planı geliştirmiş durumda. Geçen yıla göre bu önemli artış (2019 oranı %16), Türkiye’deki şirketlerin iklimle ilgili risklere yanıt vermek, sürdürülebilir ve düşük karbonlu bir ekonomiye geçişte fırsatlar yaratmak için doğru adımlar attığını kanıtlıyor.
Risk değerlendirmesi, şirketlerin güvenlik açıklarını anlamalarına ve en çok ihtiyaç duyulan yerlerde uygun önlemleri almalarına yardımcı olan önemli bir süreç. Şirketlerin neredeyse tamamı (%94) işletmeleri üzerinde önemli bir finansal veya stratejik etkiye sahip olma potansiyeli olan, iklimle ilgili riskleri tanımlarken, %67’si bu risklerin potansiyel finansal etkisini göstermek için en az bir rakamsal veri sundu.
Türkiye’den raporlama yapan şirketler tarafından tespit edilen risklerin potansiyel finansal etkisi toplam 37 milyar dolar ve bu risklere müdahale etmenin maliyeti ise 1 milyar dolar olarak raporlandı. Yanıt veren şirketler tarafından belirlenen toplam risk sayısı ise 385.
Şirketler tarafından en yaygın raporlanan risk türü, düzenlemeler ve regülasyonlarla ilgili (%65). Bu durum karbon piyasaları ve karbon vergilerine ilişkin son zamanlarda hayata geçen ulusal ve uluslararası gelişmelere atfedilebilir. Raporlanan akut (%59) ve kronik (%46) fiziksel riskler, tüm Türkiye’yi etkileyen sıcaklık artışları ve aşırı değişken hava koşullarıyla ilişkilendirilebilir. Şirketler tarafından en fazla raporlanan risk faktörü ise, karbon fiyatlandırma mekanizmaları olarak karşımıza çıkıyor (%59). Küresel ve yerel düzenlemelerin artışı göz önüne bulundurulduğunda bu durum şaşırtıcı değil.
Şirketler, kritik riskleri yönetmek için değer zincirlerini tamamen iş yapış süreçlerinin içine dahil etmeli ve bu süreçleri düzenli bir şekilde takip etmeli. Türkiye’de şirketlerin %89’u iklim değişikliğiyle ilgili konularda değer zincirleriyle iletişim halinde olduğunu belirtirken, yalnızca %30’u iklimle ilgili tedarikçi katılım stratejisinin ayrıntılarını paylaşıyor.
Şirketlerin %89’u iklim kaynaklı fırsatlar belirlerken, değişen koşullar karşısında şirketin dayanıklılığını artırmayı amaçlayan fırsatlar belirleyen şirketlerin oranı kritik seviyede düşük (%9). Bu sene en çok raporlanan fırsatların şirketlerin sunduğu ürün ve servisler ile ilgili olduğunu görüyoruz.
Şirketlerin tanımladığı risk ve fırsatların potansiyel finansal etkilerine baktığımızda risklerin ilk sırasında artan operasyonel maliyetler yer alıyor. En çok raporlanan potansiyel finansal fırsat ise şirketlerin sunduğu ürün ve servislerin artan talebine bağlı olarak gelirlerin artışı olarak raporlandı.
Türkiye’deki şirketlerin %87’si raporlama yılında en az bir aktif emisyon azaltım girişimi olduğunu bildirmiş. Şirketlerin yarıdan fazlası (%54) bu girişimlerin üretim süreçlerinde enerji verimliliği artırmak ile ilgili olduğunu bildiriyor. Karbon emisyonlarından tasarruf etmek için büyük bir potansiyele sahip olan binalardaki enerji verimliliğiyle ilgili girişimlerini raporlayan şirket oranı %48. Ayrıca raporlama yapan şirketlerin yarısı (%50), aktif emisyon azaltım girişimlerinin bir yıldan daha kısa sürede geri dönüş sağlayacağına inanıyor.
Türkiye’de karbon emisyonu raporlanmasında ulaşılan nokta umut verici. Şirketlerin hemen hepsi kapsam 1 ve 2 emisyonlarını raporlarken kapsam 3 raporlamasında %87 ile 2020 yılında en yüksek orana ulaşıldı. Yanıt veren şirketlerin %65’i karbon emisyonlarında önceki yıla göre azalma tespit etti. Şirketlerin emisyon raporlamasının 10 yıllık gelişimine baktığımızda uygulanan strateji ve alınan aksiyonların emisyon azaltımı noktasında işe yaradığı görülüyor.
CDP Su Güvenliği Programı Ana Bulguları
Türkiye’de raporlama yapan şirketlerin %91’i suyla ilgili risk değerlendirmesi yaptığını raporlamasına rağmen, şirketlerin yalnızca %26’sı suyun operasyonları üzerinde zarar verici etkileri olduğunu raporladı. Bu durum bize birçok şirketin su risklerine ne aşamada ve ne derecede maruz kaldıklarını net bir şekilde belirleyemediğini gösteriyor. 2020 yılında şirketlerin %38’i suyu çevresel risk değerlendirmesi kapsamında, %44’ü tüm şirketi kapsayan risk değerlendirmesi kapsamında ve yarısı ise kurumsal risk yönetimi çerçevesinde değerlendirdiğini raporladı.
Dünyadaki su krizinin boyutları her geçen gün artıyor. Türkiye’de 2020 yılında raporlanan risk altındaki işlerin toplam değeri 733 milyon dolar olarak raporlandı. Ancak, yanıt veren şirketlerin %44’ü karşılaştıkları risklerin finansal değerini henüz hesaplayamadığı için bu rakam eksik bir tahmin olabilir.
Çoğu şirket, geri dönüşüm ve yeniden kullanım yoluyla su tüketimini azaltmaya çalışıyor. Ancak bu çabalara rağmen, endüstriyel faaliyetlerde suya olan ihtiyaç azalmıyor. Türkiye’den yanıt şirketlerin %29’u su tüketimlerinin bir önceki yıla göre daha düşük olduğunu ölçerken, %32’si artış bildirdi. Yanıt veren şirketlerin %44’ü geçen seneye oranla su kaynaklarından daha az su çektiklerini bildirirken, %29’u bir önceki yıla göre artış raporladı. Su çekimindeki artış için şirketlerin raporladığı en yaygın sebep ise üretimin artması.
Yanıt veren şirketlerin %53’ü çektikleri suyun yarıdan fazlasını su sıkıntısı olan bölgelerden çektiklerini raporladı. Bu oranda geçen seneye göre ciddi bir artış olduğunu görüyoruz (2019 oranı %39). Ayrıca çekilen suyun çoğu üçüncü tarafların kaynaklarından sağlanmakta (%71) ve yine suyun çoğu üçüncü tarafların alanlarına deşarj edilmekte (%76). Bu durum suyun operasyonlar veya tesis düzeyinde şirket sınırlarını aşan bir konu olduğunu kanıtlıyor.
Suyla ilgili düzenleyici çerçeveler veya regülasyonlar, Türkiye’de şirketlerin suyla ilgili risk değerlendirmelerinde en çok dikkate aldıkları konu olarak karşımıza çıkıyor. Havza düzeyinde yapılan değerlendirmelerde, yerel toplulukların ve diğer yerel su kullanıcılarının faaliyetlerinin ve ihtiyaçlarının anlaşılması ve gözetilmesi gerekli. Türkiye’de şirketlerin %71’i nehir havzası yönetimi yetkililerini değerlendirmelerde göz önünde bulundurduğunu belirtirken, %88’i ise bu süreçlere yerel toplulukları dahil ettiklerini raporladı. Diğer yandan şirketlerin suyla ilgili risk değerlendirmelerinde en çok dikkate aldığı paydaşlar, düzenleyici kuruluşlar olarak raporlandı (%91).
Su risklerine maruz kalan şirketlerin, doğrudan operasyonları ve tedarik zincirleri dahil olmak üzere tüm şirket ve operasyonlarını kapsayan risk değerlendirmeleri yapmaları gerekli. Ancak Türkiye’de şirketlerin yalnızca %35’i bu yüksek standarda ulaşmış durumda.
Fiziksel riskler, doğrudan operasyonlarda (%77) ve değer zincirinde (%38) en çok raporlanan risk türü. Doğrudan operasyonlarda, fiziksel riskler çoğunlukla artan işletme maliyetleri (%29) ve üretim kapasitesindeki azalma veya kesintinin (%15) bir sonucu olarak raporlandı. Artan işletme maliyetleri aynı zamanda doğrudan operasyonlarda tanımlanan risklerin en çok bildirilen potansiyel etkisi (%38); değer zincirinde ise en çok raporlanan risk faktörleri kuraklık (%15) ve artan su kıtlığı (%9).
Şirketlerin %82’si suyla ilgili bir hedef belirlemişken, %56’sı daha önce belirlenen hedeflerin yarısından fazlasının raporlama yılında gerçekleştirdiğini belirtiyor. Şirketin çevresel etkilerinin azaltılması (%50) ve su korumacılığı (32%) hedeflerin arkasındaki ana motivasyon kaynakları olarak raporlanmış.
COVID-19 salgını, tedarik zincirlerinin ne kadar kırılgan ve karmaşık olabileceğini ortaya çıkarttı ve bu süreçte riski doğru değerlendiren ve değer zincirlerini süreçlere dahil eden şirketlerin stratejik olarak bir adım öne çıktığını gördük. Türkiye’den yanıt veren şirketlerin %76’sı değer zinciriyle su konusunda etkileşim halindeyken, yalnızca %24’ü tedarikçilerin yarısından fazlasından su kullanımları, riskleri ve/veya su yönetimi bilgileri hakkında raporlama yapmalarını talep ediyor.
Türkiye’den yanıt veren şirketlerin %85’i suyla ilgili konuları şirketin uzun vadeli stratejik iş planlarına entegre ettiğini raporladı. Ayrıca şirketlerin %44’ü bu konuyu on yıldan fazla süreli stratejik iş planlarına entegre ediyor. Şirketlerin %74’ü finansal planlamalarında suyla ilgili konuları dikkate alırken, %82’si bu finansal planlamaları uzun vadeli iş hedefleri kapsamında değerlendirdiğini raporladı.
CDP’nin bir diğer programı olan CDP Cities yani şehirler Programı kapsamında 2020 yılında tüm dünyadan 900 civarında şehir ya da belediye çevresel verilerini açıkladı. Bu şehirler, uluslararası fon olanaklarına daha kolay erişebilmekte, özel sektörle etkileşimlerini artırabilmekte ve kentsel sürdürülebilirlik eylemlerini dünyanın tüm lider şehirleri ile birlikte aynı ortamda açıklama şansına erişebilmekte. 2020 yılında CDP Şehirler Programı’na Türkiye’den yanıt veren 11 belediyemiz var: Adana Büyükşehir Belediyesi, Balıkesir Büyükşehir Belediyesi, Denizli Büyükşehir Belediyesi, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi, Gaziantep Büyükşehir Belediyesi,İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Kadıköy Belediyesi, Mezitli Belediyesi, Nilüfer Belediyesi, Seferihisar Belediyesi, Kadıovacık Köyü.