Dünya çapında 2,89 milyon nehirden oluşan ağ üzerinde çevresel etkileri azaltılmış hidroelektrik santral konumlarının bir alt kümesini tanımlayan birleşik bir çerçeve geliştiren bilim insanları, kullanılmayan kârlı hidroelektrik potansiyelinin küresel değerlendirmesini yaptı.
Bilim insanları, hidroelektrik santrallerinin sınırlı çevresel etkilerle nereye yerleştirilebileceğini belirlemek için dünya genelinde yaklaşık üç milyon nehirden gelen verileri analiz etti. Bu bağlamda dünya çapında katı çevresel kriterleri karşılayan ama kullanılmayan 124,761 potansiyel saha belirlenirken; bunların 4, 644’ü kârlı bir şekilde çalıştırılabileceği ortaya kondu. Bununla beraber kullanılmayan küresel kârlı hidroelektrik potansiyelinin 5,27 Petawatt saat olduğunu bulan bilim insanları, bunun üçte ikisinin Himalayalar’a dağıldığını ortaya koydu. Ayrıca analize göre derivasyon yaklaşımına dayalı küçük ölçekli hidroelektrik santrallerinin vadilerin dik olduğu Himalayalar ve And Dağları’na kurulmasıyla elektrik üretmek için gerekli su basıncını üretebilir.
Bununla birlikte, küresel hidroelektrik karlı potansiyel eğilimlerinin mekânsal dağılımı da farklı oldu. Buna göre Kanada, Rusya, And Dağları, Güney Afrika, Endonezya ve Papua Yeni Gine’deki kârlılık potansiyeli son 40 yılda artarken; Amerika Birleşik Devletleri’nin batısı, Avrupa ve Orta Afrika’daki kârlılık potansiyeli azaldı.
Katı çevresel kısıtlamaları içeren hidroelektrik geliştirme için küresel ölçekli bir çerçeve (A global-scale framework for hydropower development incorporating strict environmental constraints) adlı çalışma Nature Water bilimsel dergisinin ilk baskısında yayınlandı. Bu bağlamda çalışma bir barajın suyu topladığı ve daha sonra elektrik üretmek için bir türbin aracılığıyla kanalize edildiği ve su akışının nehirden daha aşağı yöndeki bir üretim tesisine güç sağlamak için yeniden yönlendirildiği iki ana hidroelektrik sistemini inceledi. Çalışmaya göre potansiyel enerji santrallerinin % 80’inden biraz fazlası baraj inşasını içerecek. Karşılanması gereken çevresel kriterlerden biri, barajların aşağı yönündeki değişen nehir akışlarının, diğer kullanıcıların ve su ekosistemlerinin ciddi şekilde etkileneceği kadar aşırı olmamasını sağlamaktı.
Başlangıçta yüksek su akışına ve bir hidroelektrik santralinin çalışması için gerekli bir gereksinime dayalı olarak potansiyel yerleri belirledi. Çevresel maliyeti olan siteler listeden çıkarıldı.
Bununla beraber bilim insanları, hassas konumlardan kaçınmak için çevresel ve sosyal etkileri sınırlamak üzere katı kriterler uyguladı. Hariç tutma kriterleri, toplulukların yerlerinden edilmesi gerekeceği veya orman veya turbalık ekosistemlerinin bozulacağı durumları içeriyordu. Önemli mirasa veya biyolojik çeşitliliğe sahip olan veya sel riskinin artacağı veya inşaat sürecinin araziyi bozacağı alanlar ile depreme eğilimli alanlardaki alanlar da dışlandı.
Leeds Üniversitesi’ndeki water@leed araştırma grubunun yöneticisi ve projeye katılan Prof. Joseph Holden, araştırmanın hidroelektrikle ilgili olumsuz algıları düzeltmeye yardımcı olacağını söyledi. Holden şu bilgileri aktardı: “Bazı hidroelektrik santralleri şüphesiz çevreye zarar veriyor. Ayrıntılı analizimiz, hikâyenin başka bir tarafı olduğunu gösteriyor. Dikkatli planlama ve geliştirme ile hidroelektrik, elektrik üretimine önemli bir katkı sağlayabilir. Bu büyük çalışma, bu alanların dünyanın neresinde olduğunu tanımlıyor.”