TMMOB Makina Mühendisleri Odası (MMO) tarafından 2010’dan beri her iki yılda bir yayınlanan Türkiye’nin Enerji Görünümü 2020 Raporu, geçtiğimiz ay yayımlandı.
Enerji sektörünün tüm unsurları ile dünyada ve ülkemizde yaşanan gelişmelerin irdelendiği raporda; virüs krizi ile daha da ağırlaşan sosyo ekonomik krizle ilgili saptamalarda bulunuluyor.
Enerjiden yararlanmanın modern çağın gereği ve vazgeçilmez bir insan hakkı olduğunun belirtildiği raporda; enerjinin tüm tüketicilere yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve güvenilir bir şekilde sunulmasının, temel enerji politikası olması gerektiği vurgulanıyor. Bu anlayışın ve yaklaşımın da enerji ihtiyacının karşılanmasının, bir kamu hizmeti olarak yürütülmesi gereğini ortaya çıkardığının altı çiziliyor.
Ülkemizde enerji yoksulluğu sorunun giderek ağırlaştığının belirtildiği raporda; Mart ayından itibaren ülkemizi de sarsan koronavirüs salgını nedeniyle kapanan/kapatılan çok sayıda işyerinin sahibi ile işini kaybeden milyonlarca çalışanın da enerji ve su faturalarını ödeyemeyecek, elektrik ve gazlarının kesilmesi ile enerji yoksulları arasına katılacağına dikkat çekiliyor.
Raporda; Yaşanmakta olan olumsuzluklardan ve giderek ağırlaşan sorunlardan kurtulabilmek için; enerji sektörünü özel tekellerin kâr egemenliğinden çıkarıp kamusal bir düzleme aktarılması, toplum çıkarlarını gözeten, kamusal planlama esaslı, yenilenebilir kaynaklara dayalı, düşük karbon salınımlı bir ekonomiye yönelinmesi ve enerjiyi azami ölçüde verimli kullanarak enerjide demokratik bir denetimin/programın gerçekleştirilmesine ihtiyaç duyulduğu da vurgulanıyor.
Elektrikte üretim, iletim ve dağıtım faaliyetleri arasında organik bağın olduğuna dikkat çekilen raporda; elektrik üretim, iletim, dağıtım faaliyetlerinin kamusal hizmet niteliği göz önüne alınarak şunların yapılması gerektiği vurgulanıyor:
– Kaynakların ve teknolojilerin incelenmesi ve verimli kullanılması,
– Uygun teknolojilerin geliştirilmesi veya transfer edilmesi,
– Elektrik tüketiminin gelişimine göre üretim yatırımlarının yer seçiminde yönlendirme yapılması,
– Gerektiğinde kısıtlama ve/veya teşvikler uygulanarak yıllık olarak ihtiyaç duyulandan eksik veya aşırı fazla kapasite yatırımlarına önlem alınması,
– İletim ve dağıtım şebekelerinin elektrik üretim teknolojilerindeki gelişmelere ve eğilimlere (yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretiminin artması, dağıtık enerji üretimi vb.) paralel olarak “akıllı şebeke” sistemine geçiş hazırlıklarının yapılması,
– Projelerin çevresel ve toplumsal etkilerinin ayrıntılı olarak incelenmesi,
– Lisans adı altında verilen yatırım izinlerinin, yukarıda belirtilen politikalar çerçevesinde verilmesi ve gerçekleşmelerinin çok ciddi olarak izlenmesi,
– Uzun vade için talep gelişimi, kaynak-potansiyel değerlendirmesi, yeni kaynak potansiyel olasılıkları, teknolojik gelişme öngörüleri gibi unsurları baz olarak ele alan kapsamlı planlama çalışmalarının yapılması,
– Bütün bu faaliyetlerde enerji yönetiminin, toplum çıkarlarını gözeten bir anlayışla; yol gösterme, kamusal planlama, takip, denetim vb. işlevlerini etkin bir şekilde yerine getirmesi,
– İletim ve dağıtım tesisi yatırımlarının da elektrik üretim yatırımları ile eş zamanlı olarak planlanması sağlıklı bir elektrik sisteminin gelişmesi açısından zorunludur.
Petrol ve doğal gazın değer zincirindeki halkalarının ayrılmaz bir bütün olduğunun göz önüne alınması gerektiğinin belirtildiği Raporda; dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi arama, üretim, rafinaj, iletim, dağıtım ve satış faaliyetlerinin dikey bütünleşmiş bir yapıda sürdürülmesi gerektiği belirtiliyor. Bu amaçla, TPAO ve BOTAŞ’ı da bünyesine alacak Türkiye Petrol ve Doğal Gaz Kurumu (TPDK) oluşturulması önerisinde bulunuluyor.
Arz güvenliği açısından ise raporda şu bilgilere yer veriliyor: “İletimde kamu tekeli sürdürülmeli; yabancı ve özel yerli şirketlerin ayrıcalıklı iletim faaliyetleri son bulmalı, yapılmış boru hatları ve tesisler BOTAŞ’a ve kurulduğunda da TPDK’ya devredilmelidir. İthalat ve depolamada da kamunun ciddi bir ağırlığının olması sağlanmalıdır.”
Türkiye’nin bir güneş ülkesi olduğunun vurgulandığı raporda; “Tüm kentsel-kırsal yerleşimlerin geleceğe yönelik tasarımlarında her türlü binanın yapımıyla ilgili genel plan ve politikaların yanı sıra tüm imar düzenleme ve uygulamalarında güneşten azami ölçüde yararlanma ve güneş mimarisinin gereklerine uyma esas olmalı; güneş enerjili eko-mimari uygulamaları başlatılmalıdır.” deniliyor.
Diğer yenilenebilir enerji kaynaklarından yararlanılması hususunda yerel yönetimler eliyle yapılması gerekenler ise şu şekilde sıralanıyor:
-İçme suyu ve atık su isale hatları üzerinde kurulacak hidroelektrik tesisleriyle lisanssız olarak elektrik üretiminin yapılabilirliğini araştırmalı ve fizibilitesinin uygun çıkması halinde öncelikle kendi ihtiyacını karşılamak üzere elektrik üretimi gerçekleştirmelidir.
– Sınırları içindeki jeotermal kaynakların araştırılması, bulunması ve kaynağın sıcaklığına bağlı olarak sağlık tesisi, seracılık, mekân ısıtması ve/veya elektrik üretimi için değerlendirilmesi doğrultusunda çalışmalara yönelmelidir.
– Yetki alanları içindeki rüzgâr potansiyelini irdelemeli, çevre koşullarına uygun olarak değerlendirecek çalışmalara destek olmalı, toplum yararına aykırı uygulamalara yöre halkı ile birlikte geçit vermemelidir.
– Kentsel katı atıkların toplanması ve ayrıştırılması sonrası kalan atıkların vahşice depolanması uygulamalarına son vermeli ve atıkların düzenli depolanarak metan gazı üretilmesi yoluyla veya diğer yöntemlerle elektrik üretiminde kullanım imkânlarını araştırmalı ve uygun çözümler geliştirmelidir.
– Bölgelerindeki kırsal kesimlerde tarım, hayvancılık ve orman atıklarının toplanması ve enerji üretiminde değerlendirilmesi için proje üretmeli veya kendilerine sunulan projeleri incelemeli ve yapılabilirliğin saptanması hâlinde kooperatifler, yerel şirketler veya doğrudan belediye iktisadi kuruluşları eliyle yatırımlar yapılmalıdır.
YEKDEM’e ilişkin görüş ve önerilere de yer verilen raporda; “2019 yılı sonuna göre Türkiye toplam elektrik üretiminin yüzde 25,9 oranına karşılık gelen miktarın YEKDEM kapsamında üretilmiş olmasının ortaya çıkardığı maliyet artışı oldukça yüksek olmuştur. Doğal olarak bu yüksek maliyet, tüketici elektrik fiyatlarına yansıtıldığı için Türkiye’de tüm tüketicilerin elektrik enerjisi faturaları yükselmiştir.” deniliyor.
YEKDEM sisteminden yararlanan kapasitenin de olması gerekenin çok üzerinde olduğunun vurgulandığı raporda; bu kapasitenin bir an önce azaltılması yoluna gidilmesi gerektiğine dikkat çekiliyor. YEKDEM’in olumsuz taraflarından birinin de yapım ve/veya işletme sürecinde doğal ve sosyal yaşamı olumsuz etkileyen yatırımların artması olarak gösteriliyor ve “Bundan sonra bu tür yatırımlara kesinlikle izin verilmemelidir.” ifadesi kullanılıyor.
Türkiye’de yenilenebilir kaynaklardan enerjinin özellikle de elektrik üretiminin kesinlikle desteklenmesinin vurgulandığı raporda; bu anlamda YEKDEM destekleme sisteminin küçük ama yatırım zorluğu olan bazı sahalar için yararının olduğunun altı çiziliyor.
YEKDEM sistemi için uygulanan destek miktarının 10 yıl boyunca sabit kaldığının hatırlatıldığı raporda “ Oysa her geçen gün özellikle güneş ve rüzgâr santrallari için birim kapasite yatırım tutarı, düşmektedir. Bu destekten yararlanmak isteyen santral yatırımcısının tüm maliyetleri çok disiplinli bir şekilde takip edilmeli, gittikçe düşen yatırım maliyetlerine bağlı olarak destek tutarları da sürekli güncellenmelidir.” ifadelerine yer veriliyor.
Yatırımcıların girişimleri sonucu resmi yetkililerin açıklamalarına göre yasal olarak 2020 yılı sonunda sona ermesi gereken YEKDEM sistemine yeni katılma süresinin uzatılabileceğinin belirtildiği raporda, “sona ermesi durumunda elektrik üreticilerinin korunacağı benzeri destek sisteminin devam edeceği açıkça anlaşılmaktadır.” deniyor.