Biyokütlenin en hızlı büyüyen formunun peletler olduğuna değinen Dünya Biyoenerji Birliği (World Bioenergy Association / WBA) Başkanı Christian Rakos, enerji depolamanın açık ara en ucuz yolunun biyoenerji olduğunu söyledi.
Dünya Biyoenerji Birliği Başkanı Christian Rakos, Türkiye Yenilenebilir Enerji Birliği EUROSOLAR Türkiye tarafından düzenlenen 11. Uluslararası %100 Yenilenebilir Enerji Konferansı IRENEC 2021’de “Enerji Geçişinde Biyoenerjinin Rolü” üzerine yaptığı konuşmasında yayımladıkları Global Biyoenerji İstatistiklerine değindi. Sunumunda paylaştığı verilere göre günümüz itibarıyla biyoenerjinin rolünü değerlendiren Rakos şunları söyledi: “Hala tam olarak yenilenebilir enerjiye güvenemiyoruz. Yenilenebilir birincil enerji tedarikinin sadece yüzde 14’ü. Geri kalanı fosil enerji. Ufak bir dereceye kadar da nükleer enerji. Yani hala gidecek çok yol var. Yenilenebilir enerji içinde biyoenerjinin rolüne bakarsak; biyoenerji açık ara en önemli yenilenebilir enerji kaynağı olarak öne çıkıyor. Bütün yenilenebilir enerji tedarikinin neredeyse yüzde 70’ini oluşturuyor. Onu yaklaşık yüzde 20 ile hidro izliyor. Diğer yenilenebilir enerji kaynakları da hala çok ufak ama oldukça hızlı bir şekilde büyüme kaydediyor. Gelecekte çok başarılı olacağımız kesin. Özellikle güneş ve rüzgâr, şu an itibarıyla inanılmaz hızla büyüyor.”
Öte yandan Rakos, Avrupa’da kullanılan yenilenebilir enerji kaynakları arasında biyoenerjinin payının globalde olduğu kadar yüksek olmasa da yüzde 60 gibi çok önemli bir paya sahip olduğunun altını çizdi. Rakos biyoenerjinin neden önemli olduğunu ise şöyle anlattı: “Öncelikle çok büyük bir potansiyel olduğu için inanılmaz miktarda biyokütle var. Ve potansiyel olarak bunlar enerji amaçlı olarak kullanılabilir. İkincisi, çok esnek ve kullanabileceğimiz çok değişik biyoenerji formları var. Daha az bilinen ise bu alanda teknolojinin son 10 yılda inanılmaz teknolojik ilerlemelerin olması. Son olarak ise biyoenerji; enerji depolamanın açık ara en ucuz yolu. Çünkü enerji depolama önemli bir konu.”
Biyoenerjinin; biyodizel, biyoethanol, biyogaz gibi çok değişik şekillerde kullanılabileceğinin de altını çizen Rakos, biyokütlenin çok maliyet etkin bir güneş enerjisi depolama yolu olduğunun altını çizdi. Bu bağlamda Rakos, biyokütle ile enerji depolanın bunu başka herhangi bir akü veya elektrikli depolama aleti ile yapmaktan çok çok daha ucuz olduğunu vurguladı.
Günümüzde biokütleyi sıfır emisyonla yakmanın mümkün olduğunun altını çizen Rakos, bu konuda yanlış anlaşılmaların olduğunu ve biyokütle kullanımının emisyonu çok temiz bir şekilde de yapılabileceğini vurguladı. Buradan hareketle, biyokütlenin en hızlı büyüyen formunun ahşap işlemelerin yoğunlaştırılmış kalıntıları olan peletler olduğunu söyledi. Rakos sözlerine şöyle devam etti: “ Peletler; küçük, çok yüksek enerji yoğunluğuna ve homojen özelliklere sahip. Bu bir yakıt olarak peletleri çok cazip kılıyor. Son 20 yıl içinde bu yakıt inanılmaz bir büyüme kaydetti. 2000 yılında 2 milyon tondu; bugün ise 40 milyon tonun üstü. Askında bu rakamın içinde Çin’deki pelet üretimi yok çünkü bu konuda elimizde iyi, kaliteli veri yok. Muhtemelen Çin, Kuzey Amerika’dan çok daha fazla pelet üretiyordur ve şimdiden dünyadaki en büyük pelet üreticisidir.”
Bu çok hızlı büyümekte olan biyoenerji formunun kullanım alanlarına da değinen Rakos; peletlerin yarısından fazlasının ticari veya hane uygulamalarında ısınma için kullanıldığını, hatırı sayılır bir miktarın da santrallerde kullanıldığını söyledi. Öte yandan dünya pelet tüketiminin dağıtımına da değinen Rakos günümüzde pelet tüketiminin çoğunun Avrupa’da olduğunu söyledi. Ancak bunun radikal bir şekilde değişeceğini belirten Rakos şöyle konuştu: “Çin biyoyakıt kullanımını arttırmayı planlıyor. Kömürün yerine kullanacak. Öyle hacimlerden bahsediyoruz ki, bunlar şu an kullanılanın çok çok ötesinde olacak. Birkaç yıl içinde muhtemelekn AB yerine Çin öne çıkacak. Bununla beraber başka kıtalar da biyoenerji ve pelet kullanımlarını arttıracak.”
Konuşmasında geçtiğimiz günlerde Uluslararası Enerji Ajansı’nın (The International Energy Agency/ IEA) yayımladığı “2050’de Sıfır Emisyon: Küresel Enerji Sektörü için Yol Haritası” (Net Zero by 2050: a Roadmap for the Global Energy Sector) özel raporuna da değindi. Bu bağlamda Rakos, IEA’nın fikrine göre dekarbonizasyon sürecinde biyoenerjinin oynadığı rolü değerlendirdi. Günümüzde 2,5 milyar insanın hala ateş ile yemek pişirdiği örneğini veren Rakos, özellikle Güney Afrika’da ahşap yakmanın kullanılan tek yakıt olduğunu vurguladı. Bunun verimsiz bir kullanım olduğunu söyleyen Rakos, ateşte yemek pişirmenin ortalama verimliliğinin ise yüzde 15 olduğunu sözlerine ekledi. Duman çıkması nedeniyle bu uygulamanın etrafı kirlettiğine de değinen Rakos, sağlığa çok kötü etkilerinin olduğunu da sözlerine ekledi. Bu bağlamda Rakos, Uluslararası Enerji Ajansı’nın, biyokütlenin geleneksel kullanımından çok hızlı bir şekilde çıkılmasını ve geleneksel kullanımının yerine geçecek daha modern biyokütle yollarına yönelinmesini altını çizdiğini söyledi. Biyokütlenin geleneksel kullanımının iyimser senaryo ile 2030 yılına kadar ortadan kalkabileceğini belirten Rakos, geleneksel uygulamanın devreden çıkmasıyla diğer biyoenerji kullanım formlarının çok hızlı büyüyeceğini de sözlerine ekledi. IEA’ya göre biyoenerji büyük bir geleceğe sahip olacak.”
Rakos, Dünya Biyoenerji Birliği olarak, biyokütlenin enerji tedarikini dengelemede önümüzdeki dönemde bir rolünün olacağını düşündüklerinin altını çizdi. Bununla beraber rekabetçi olabilmesi için biyogaz ve biyoyakıtların da sübvanse edilmesi gerektiğini dile getiren Rakos, biyoenerjinin enerji dönüşümünde önemli bir rolünün olacağını sözlerine ekledi.