Rosatom, Temmuz 2022’de kabul edilen AB Taksonomisine Ek Delegasyon Protokolü’nde belirtildiği gibi nükleer projelerin yeşil olarak tanınması için AB taksonomisi gereksinimleri VVER teknolojileri ve nükleer endüstri yenilikleri analizini yayımladı.
Rosatom nükleer enerjinin yeşil olarak tanınması için AB Taksonomi kriterlerinin analizini yayımladı. Şirket analizin yayınını diğer konuların yanı sıra “yeşil” teknolojileri ve enerji geçişine yönelik yolları ele alan BM Uluslararası İklim Değişikliği Konferansı (COP27) ile aynı zamana denk getirdi.
Analiz, mevcut VVER reaktör teknolojilerinin yanı sıra yakıt döngüsünün kapatılması alanında mevcut ve devam etmekte olan bir dizi yenilikçi gelişmeyle ilgili olarak yapıldı.
Genel olarak Rosatom’un nükleer enerji alanındaki teknolojik çözümleri, nükleer santral güvenlik ve güvenilirlik gereklilikleri dahil olmak üzere AB Taksonomi kriterlerini karşılıyor. Toleranslı yakıt açısından kriterler ve ömür döngüsünün son aşaması için gereklilikler de dikkate alınıyor. Bu alanlara yönelik AB Taksonomi kriterleri şu ana kadar genel bir çerçevede düzenlenmiştir ve farklı şekillerde yorumlanabilir.
Yeri gelmişken belirtmekte fayda var; Sürdürülebilir Finans için AB Taksonomisi Haziran 2020’de kabul edildi. Temmuz 2022’de, Avrupa Birliği içindeki çok sayıda tartışmanın ardından AB Taksonomisine Ek Delegasyon Protokolü yayınlandı. Belgede gaz ve nükleer enerji projelerinin geçiş dönemi faaliyetleri olarak nitelendirilmesine ilişkin kriterler tanımlanıyor. Kanun hükümleri 1 Ocak 2023 tarihinden itibaren geçerli olacak.
Diğer yandan AB Taksonomisi bu tür taksonomilerin açık ara en kapsamlısı olduğundan ve birçok yönden yeşil proje gereklilikleri için bir referans listesi işlevi gördüğünden, Rosatom’un analizi özellikle önemli. Birçok ülke, uzun vadeli kalkınma programları ve enerji dönüşüm stratejileri oluştururken de dahil olmak üzere, coğrafyadan bağımsız olarak buna göre hareket ediyor. Nükleer enerjinin AB Taksonomisine dahil edilmesi, nükleer endüstri üzerinde beklenen olumlu etkisi ve nükleer teknolojiye olan ilgiyi arttırma potansiyeli dolayısıyla olumlu bir gelişme olarak değerlendirilebilir.