Avrupa Birliği’nin duyurduğu 2050 ‘sıfır emisyon’ hedefi, ulaşımda dizel ve benzin yakıtlarının kullanılamayacağını öngörüyor. Peki içten yanmalı motorların geleceği ne olacak? Elektrikli araçlar tek çare mi? BRC Türkiye CEO’su Kadir Örücü, içten yanmalı motor teknolojilerinin geleceğini ve elektrikli araçlara alternatif olabilecek seçenekleri sıraladı.
Küresel ısınmayı tetikleyen karbon salımı değerlerini düşürmek için adımlar atan devletler ve devlet üstü kurumlar ulaşımdan enerji üretimine birçok alanda emisyon değerlerini düşürmek için yeni kısıtlamalar devreye sokuyor. Enerji üretiminde büyük ölçüde yenilebilir kaynaklara geçiş mümkünken, ulaşımda emisyon değerlerini düşürmek için ortaya konulan alternatifler yetersiz kalıyor. BRC Türkiye CEO’su Kadir Örücü, içten yanmalı motor teknolojilerinin geleceğini ve elektrikli araçlara alternatif olabilecek seçenekleri sıraladı.
Karbon salınımı değerlerinin acilen düşürülmesi gerektiğini vurgulayan Örücü, günümüzde yaşanılan doğal felaketlerin kaynağının küresel ısınma olduğunu altını çizdi. Örücü sözlerini şöyle sürdürdü: “Küresel ısınmanın belirli ölçüde durdurulmasının tek çözümü de karbon salımı değerlerinin azaltılmasından geçiyor. Avrupa Birliği, İngiltere ve Japonya’nın öncülük ettiği yeni karbon emisyon hedefleri, karbon salımının düşürülmesi ve küresel ısınmanın geriletilmesi için önemli adımlar. Ancak bunun nasıl yapılacağı önemli bir tartışma konusu. İngiltere’nin ortaya attığı ‘Yeşil Plan‘ enerji üretiminde akılcı çözümler ortaya koysa da ulaşımda hangi çözümlerin ortaya konulacağı, içten yanmalı motor teknolojilerinin nasıl bir anda terk edileceği gibi sorunlar halen geçerliliğini koruyor.”
Elektrikli araçların batarya teknolojilerini sorgulayan Örücü şu bilgileri aktardı: “Cep telefonlarımızda, dizüstü bilgisayarlarımızda kullandığımız lityum bataryalar, elektrikli araçlarda da kullanılıyor. Diğer batarya teknolojilerinde geri dönüşüm mümkünken, lityum-iyon bataryalarda geri dönüşüm yüzde beş civarında gerçekleşiyor. Birmingham Üniversitesi’nde elektrikli araçlar için batarya teknolojileri üzerinde çalışan ekibin lideri Paul Anderson yakın tarihte İngiliz basın kuruluşu BBC’ye verdiği demeçte lityum bataryaların oldukça zehirli olduğu bu nedenle geri dönüşümünün büyük maliyetlerle gerçekleştiğini belirtmişti. Elektronik cihazlarımızın görece daha küçük ve geri dönüşüm maliyeti çok yüksek olan kullanılmış lityum bataryaları çöp olarak Afrika ülkelerine gönderiliyor. Elektrikli araçların kullandığı lityum bataryalar çok daha ağır. Ortalama bir elektrikli aracın 70 kilo lityum barındırdığını ve bu bataryaların 2-3 yıl ömrünün olduğunu düşünürseniz, elektrikli araçların doğa için barındırdığı tehlikenin farkına varabilirsiniz.”
Dünya çapında otomotiv üreticilerinin batarya teknolojileri ve lityum bataryaların geri dönüşümü için ciddi miktarda yatırımı Ar-Ge çalışmalarına harcadığını da sözlerine ekledi. Örücü şunları söyledi: “Nissan‘ın lityum bataryaların dönüşümü yönünde ciddi araştırmaları bulunuyor. Renault ve Volkswagen gibi Avrupalı üreticiler ise lityum bataryaların yerini alabilecek yeni batarya teknolojilerinin üzerinde duruyor. Hızlı şarj olabilecek, daha hafif ve daha uzun menzili karşılayabilecek bataryalar için büyük bir yarış var. Ancak henüz sonuç görünmüyor.”
Avrupa Birliği üyesi ülkelerin elektrikli araçlar için altyapı çalışmalarına başladığını, AB’nin bu konuda teşvik dağıttığını belirten Örücü şu bilgileri aktardı: “Avrupa Birliği ülkelerinde elektrikli araçların şarj olabilmesi için altyapı çalışmaları başladı. Ancak dünyanın geri kalanında bu denli masraflı ve ülke çapında gerçekleşecek, karmaşık bir altyapıyı kuracak ülke sayısı ne yazık ki çok az. Teknolojiyi geriden takip eden gelişmekte olan ve gelişmemiş ülkelerde elektrikli araçların nasıl yaygınlaşacağı şüphesini koruyor. Günümüzdeki eğilimlere bakarak, otomotiv üreticilerinin gelişmiş ülkeler için ayrı, diğer ülkeler için ayrı araçlar üreteceğini öngörüyoruz. Bu durum yalnızca gelişmiş olan ülkelerdeki karbon salımı seviyelerini düşürecek, dünya nüfusunun çoğunluğunun barındığı ülkelerde kirletici yakıtlar kullanılmaya devam edecektir.”
Biyolojik yakıtların giderek geliştiğini, atıklardan uzun yıllardır metan gazı elde edildiğini hatırlatan Örücü, “Biodizel yakıtına benzer bir süreçle elde edilen BioLPG, geleceğin yakıtı olabilir. Üretiminde atık palm yağı, mısır yağı, soya yağı gibi bitkisel temelli yağlar kullanılabilirken ayrıca biyolojik atık olarak görülen, atık balık ve hayvan yağları, gıda üretiminde atık haline dönüşen yan ürünlerden de faydalanılan BioLPG hali hazırda İngiltere, Hollanda, Polonya, İspanya ve ABD’de üretilip kullanıma sunuluyor. Hem atıklardan üretilmesi hem de üretim maliyetlerinin düşük olması BioLPG’yi anlamlı kılıyor.” dedi.
Diğer yandan elektrikli araçlar için batarya teknolojisinin beklendiğini belirten Örücü, içten yanmalı motorların bir anda terk edilemeyeceğinin altını çizdi. Örücü şöyle konuştu: “Elektrikli araçlar için daha uzun mesafeleri kat etmelerini sağlayacak daha çevreci batarya teknolojilerinin bulunması, yaygınlaşmaları için büyük önem arz ediyor. Öte yandan içten yanmalı motorlara bir anda ‘elveda’ dememiz mümkün değil. Gelişmekte olan ülkelerdeki altyapı zayıflığı, elektrikli araçların ucuz bir teknoloji geliştirilene kadar pahalı olması da denkleme kattığımızda, LPG en akılcı seçenek olacaktır. Küresel Isınma’nın etkilerini durdurmak için önlemler aldığımız süreçte LPG içten yanmalı motora sahip araçlar ortadan kalkıncaya dek varlığını sürdürecektir.”