OECD Nükleer Enerji Ajansı ( Nuclear Energy Agency /NEA), Fukushima Daiichi Nükleer Santral Kazası, On Yıl Sonra: İlerleme, Dersler ve Zorluklar Raporunu yayımladı.
Japonya, 11 Mart 2011’de ülkenin doğu kıyılarının büyük bir bölümünü sular altında bırakan bir tsunamiyi başlatan büyük depremle sarsıldı. Tsunami, ciddi yıkıma ve can kaybına neden olurken; Tokyo Elektrik Enerjisi Şirketi (Tokyo Electric Power Company /TEPCO) Fukushima Daiichi Nükleer Santrali’nde ciddi bir kazaya da sebep oldu.
Kaza sonrası yapılan analizler ise kazadan kaynaklanan radyasyonun insan sağlığı üzerinde herhangi bir doğrudan etkiye yol açmadığını doğruladı. Bununla birlikte hem tsunami hem de nükleer kaza nedeniyle bölgeden tahliyelerin bir sonucu olarak, çevredeki alanlarda yaşayan 150 binden fazla insanın sağlığı ve refahı farklı derecelerde (bazı erken ölümler dahil) etkilendi.
NEA,Fukushima Daiichi Nükleer Santral Kazası, On Yıl Sonra: İlerleme, Dersler ve Zorluklar Raporunu ( Fukushima Daiichi Nuclear Power Plant Accident, Ten Years On: Progress, Lessons and Challenges )yayımladı. Bu rapor, NEA’nın Fukushima Daiichi kazasının ardından yaptığı 2013 ve 2016’da yayınlanan önceki iki raporu temel alıyor. Rapor santraldeki mevcut durumu ve kazadan günümüze Japon yetkililer ve uluslararası toplum tarafından verilen yanıtları ortaya koyuyor. Bununla beraber etkilenen bölge ve nüfusun geleceğinin incelendiği raporda daha fazla iyileştirmenin sağlanması için uluslararası topluluğun nasıl yardımcı olabileceği de ana hatlarıyla gözler önüne seriliyor.
Ayrıca rapor, Japonya’nın kazayı hem teknik hem de kurumsal düzeyde eylemler ve reformlar yoluyla güçlü bir şekilde ele alma konusunda önemli ilerleme kaydettiğini de gözler önüne seriyor.
Rapor dokuz alanda önerilerde bulunuyor. NEA’ya göre bu kilit alanlar, Japonya’nın uluslararası düzeyde önemli ve ihtiyaç duyulan liderliği sağlaması için birçok fırsatı vurguluyor.
Rapor Fukushima nükleer santralinin, farklı ülke ve bölgelerdeki nükleer enerji stratejisini değişik şekillerde ve boyutlarda etkilediğini belirtiyor. Ayrıca, insan davranışının ve örgütsel geçmişinin nükleer güvenlik için çok önemli olduğunun altını çiziyor.
NEA’ya göre; gelecekteki enerji kaynakları, küresel iklim değişikliği, alternatifler enerji kaynaklarının maliyetleri ve enerji arz güvenliği dahil olmak üzere siyasi, ekonomik ve sosyal konular, bölgeler ve ülkeler arasında farklılık gösterdi. Almanya gibi birkaç ülke nükleer üretim kapasitelerini aşamalı olarak durdurma kararı aldı. Bununla beraber başka yerlerde, düşük elektrik fiyatları ve yeni nükleer inşaatı finanse etmenin zorluğu (özellikle 2008 küresel mali krizinden sonra), daha az sayıda yeni nükleer santral inşaat projesine ve üretim kapasitesini azaltmaya, özellikle eski reaktörleri kapatmaya yönelik bazı kararlara yol açtı. Bazı ülkeler ise yeni reaktörlerin inşası ile nükleer üretim kapasitelerini genişletmeye devam etti.
Rapora göre yakıt arızasına ve hidrojen üretimine daha dirençli alternatif yakıt tasarımlarına duyulan ilgi ise yeniden arttı.
Ayrıca kaza, küçük modüler reaktörler ve pasif güvenlik özelliklerine sahip 4. Nesil reaktörler de dahil olmak üzere yeni nükleer enerji teknolojilerinin geliştirilmesinde son yıllarda yaşanan büyük küresel dalgalanmaya da katkı sağladı. Rapora göre dünyanın dört bir yanındaki ülkelerde devam eden yaklaşık 70 geliştirme projesi ile endüstri, bu yeni teknolojilerin güvenlik konusundaki kamuoyunun endişelerini gidermesini ve nükleer enerji kapasitesinin finansman sorununu çözmeye yardımcı olmasını amaçlıyor.
Son on yılda, nükleer santrallerin dayanıklılığında muazzam bir gelişme olduğunu da belirten NEA, bununla birlikte, özellikle nükleer güvenliğin insani yönlerinde daha derinlemesine faaliyetler yapılması gerekitiğini vurguladı.